- tanrikulu61
Işıklı Caddenin Işıksız Kalan Yanı
Güncelleme tarihi: 13 Oca 2019
Bu sayıya kadar sizlerle gezi yazısıyla buluştum. Gittiğim yerleri keşfettiğim lezzetleri ve tanıştığım insanları anlatmaya çalıştım. Ancak bu sayıda sizi farklı bir yere götürmek istiyorum. Bu yer doğasıyla ya da kültürüyle ünlü bir şehir değil. Yarım kalmış bilinmeyen ve bir sokakta görünmez bir yerlerde yaşayan insanların hikayelerine götürmek istiyorum sizi.

Belki pekte ilgi çekici bir yazı olmayacak ancak bana göre şehirleri var eden o şehirdeki sokak insanlarının hikayeleridir. Bizler aslında bir şehrin fanusunda yaşayan misafirleriz o insanların yanında şehrin belli bir kısmına erişimi olan belli bir zaman dilimini görebilen misafirler. Sokakta kalan bir insanla konuştunuz mu? Bence fırsatınız varsa konuşmalısınız. Çünkü bunu yaptığınız zaman yaşadığınız ülkeyi ve o ülkenin hayat şartlarını daha iyi anlayabiliyorsunuz.
İstanbul’da en sevdiğim iki yer var birisi Galata Kulesinin olduğu meşhur Pera. Galata kulesi hem bulunduğu yer hem ihtişamı hem de barındırdığı hikayelerle bir tarihi yapının çok ötesinde. Bazen düşünüyorum keşke insanlara değilde böyle yapılara unvan koyabilsek. İkinci yer ise yine Pera’da yer alan İstiklal Caddesidir. Tabi genelde bu saydığım iki yeri İstanbul'da yaşayanların en sevdiği yerler arasında olması çok normal ancak benim İstiklal Caddesini sevme nedenim diğer insanlardan biraz farklı. İstiklal Caddesi Türkiye’nin insan başkenti oluşundan olsa gerek beni her daim çok etkiler. Nasıl ki bir başkentte bir devletin tüm bakanlıkları, tüm resmi kamu kurumları yer alıyorsa işte insana dair yer alan ne kadar farklılık varsa İstiklal’de önünüze çıkabiliyor.
Her ne kadar eski havası kalmamış olsada İstiklal Caddesi bu özelliğini muhafaza etmeye devam ediyor. İşte bana göre en cezbedici özelliğide bu İstiklal Caddesinin. Eğer yolunuz düşerse İstiklale bir yere oturun ve beş dakikalığına önünüzden geçen insanları dinleyin. Hayatları, hayalleri, düş kırıklıklarını, öfkeyi, sevinci yani insana dair tüm duyguları duyabilirsiniz. Önünüzden geçen mutlu bir çift, onun hemen ardında biraz önce ayrıldığı sevgilisini arkadaşına anlatan ağlamaklı bir kız, biraz sonra telefonda para hesabı yapan bir patron. Herkesin derdi farklı amacı farklı. Sonra bir sokak sanatçısının yanına oturun önünden geçen kitleyi tavlamak için farklı farklı tarzda çalınan müziğe kulak verin.
Bunların yanına fark edebilirseniz o sokağın asıl ev sahipleri vardır. Haftaiçi saat 01:00 dan sonra bir ara sokağa girip bulduğu kartonun üzerinde uyuyan kimseye bulaşmayan sokak insanları. Hergün binlerce kişinin arasında olup hemen hiç kimsenin görmediği bu insanların her biri farklı yarım kalmışlıkların, farklı hataların temsilcisidir. Kimisi hırsın kimisi vefasızlığın kimisi de sorunlu bir ailenin sonucu sokak sakini olmuştur.
Şu ana dek karşılaştığım en ilginç hikaye ise Ömer Abi’nin azimle başlayıp zengin bir hayattan sonra yalnızlığa ve bolca hayal kırıklığına dönüşen hayat hikayesi olmuştur. Taksim’de bir tesadüf sonucu tanıştığım Ömer Abi her yönüyle farklı bir insan. Her Gün binlerce kişinin uğrak yeri olan Taksim’de yaşıyor. Bir evi yok ailesiyle ve çocuklarıyla görüşmüyor. Biraz yorulmuş biraz küsmüş hayata. Anlattığına göre hayatın her evresini görmüş. Kauçuk işiyle uğraştığı dönem büyük bir atölyesi varmış Kağıthanede. Sonra işleri bozulmuş Çin’de ki ucuz işçilik Ömer abiye pahalıya patlamış iflas etmiş. Kazandığında yanında olan kalabalıklar ise birer birer gitmiş. söylediğine göre olması gereken olmuş ve filmin sonunda kendisiyle baş başa kalmış.
Arapça ve Kürtçe biliyor Ömer Abi aynı zamanda ama seni anlayan birisi yoksa kaç dil bildiğinin bir önemi yok diye de ekliyor. Haklı aslında dil bilmek, iyi bir eğitim almak sizi anlayacak sizi dinleyecek birileri olmadığında pekte bir önem arz etmiyor. Taksim’de Gezi Parkında uyuduğunu söylüyor geceleri sessiz olduğundan pek uyandıran olmuyor eğer bankta yatarsam meydanın gürültüsü patırtısı bitmiyor diyor. Düşünüyorum bir insan nasıl böyle bir hayatı seçer diye içten içe elbette bu insanların çok fazla haklı gerekçeleri olabilir ama bu hayattan tamamen kopmak için bu gerekçeler yeterli mi? Ya da bu insanları sokakta yaşamaya iten yalnızca kendi hataları ya da hayal kırıklıkları mı? Bu sistemin, insanların hiç mi bu durumda payı yok?
Ömer Abinin hayatının tamamı sokakta geçiyor. Bir yakını ya da sığınabileceği bir dostu kalmamış. Bu durumu ‘’para herşeyi satın alır mı? Alır bence. Ben aldım ama parayla satın aldığım her şeyi çabuk kaybettim’’ diye özetliyor. Geçmişindeki en büyük pişmanlığı ise yalnızca para kazanmaya odaklanıp hayatın diğer yanlarını göz ardı etmiş olması olarak görüyor. Düşününce insanın gerçekten paranın ötesinde hayalleri olması gerekiyor. Ömer Abi aslında bana toplumun unuttuğu ve giderek insanlığımızın eksilmesine sebep olan en büyük etkeni hatırlatıyor. Günümüzde de artık insanlar her şeye maddi kazanım yönüyle baktıklarından dolayı kavgasız bir günümüz geçmiyor, aynı dili konuşuyor ancak anlaşamıyor, mağdur olduğumuz sorunları bu zihniyet dolayısıyla çözüme kavuşturamıyoruz.
Özellikle son yıllarda birçok alanda geliştiğimizi iddia ediyoruz ülke olarak. Ancak işin özünden ziyade gösteriş kısmını yerine getirmek çok daha hoşumuza gider olmuş. Herşeyin en lüksünü kullanıyoruz binalarımız, otomobillerimiz, telefonlarımız son model ama insanlığımızın eskidiğinin pekte farkında değiliz. Evsiz insanları her köşe başında görmek bizim için çok normal bir hal almış. Teknolojiyle binlerce kilometre uzaklıktaki olayları görebiliyor, ama yanı başımızda yardım edebileceğimiz bir insanların farkında bile olmuyoruz. Tesadüf eseri tanıştığım Ömer Abi bundan sonraki hayatım için bana çok önemli bir şeyi öğretmiş oldu. Ne olursa olsun ne kadar insanlara aykırı gelirse gelsin içindeki hayallerini gerçekleştirmek için yaşamalı çünkü insanı var eden cüzdanının kalınlığı değil, kalbinin derinliğidir.