top of page

Portekizli avcılar tarafından 16. Yüzyılda ülke topraklarında çok sayıda fil olması nedeniyle burası Fildişi Sahili denilmiş. Tabi bu isim her dile farklı çevrildiğinden özellikle uluslararası alanlarda bazı karışıklıklar yaşanmış. Bu nedenle 1985 yılında alınan bir kararla ülke isminin yalnızca Fransızca halinin kullanılacağı belirtilmiştir. Batı Afrika’da yer alması okyanusa kıyısı olması ve Ekvatoral yağışlar nedeniyle bitki örtüsü bakımından çeşitlilik gösteren bir ülke. Kuzey bölgelerine gittiğinizde çöllerle karşılaşabilir Güneye indiğinizde ise Karadeniz’i andıran ormanları görebilirsiniz. Başkenti Yamasukro olan Fildişi Sahillerinin ekonomik başkenti ise Abidjan’dır. Abidjan’da yer alan gökdelenler ülkenin ekonomik olarak can damarıdır. Fildişi Sahilleri 1954 yılında kurulan Batı Afrika Birliği ülkelerinin en gelişmişi sayılmaktadır. Tabi en gelişmişi sayılsa da ülkedeki insanların refah seviyesine bu pek yansımış sayılmaz. Fildişi Sahili’nde kaldığım 20 gün boyunca dernekler ve sivil toplum kuruluşlarını da ziyaret etme imkânı buldum. Bu nedenle size klasik bir gezi yazısı dışında daha özel bilgiler vermeye çalışacağım. Birçok sivil toplum gönüllüsü ve çalışanıyla görüştüm ülkede çok büyük sorun olmasına rağmen insanlar gelecekten ümitli. Tabi insanlar gelecekten ümitli olsalar da resmi rakamlara göre 12.000 çocuk kakao tarlalarında köle olarak çalıştırılmakta. Fildişi Sahili sivil toplum örgütlenmesi bakımından aslında çoğu ülkeye örnek teşkil edecek nitelikte. Ülkede eğitimden, sağlığa birçok alanda onlarca dernek ve vakıf görebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlk defa beyaz bir müslüman gören köylülerin mutluluğu

Ülkede İslam’a inanların sayısı %40 konuştuğum bazı kanaat önderleri ise bu sayının daha fazla olduğunu iddia ediyor ve ülkede ciddi anlamda misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğünü belirtiyorlar. Ülkede Hristiyanlık dinine inanların sayısı ise %38 geri kalan kısım ise yerel Afrika dinlerine inanıyor. İnsanlar arasında dini olarak tam bir hoşgörü hakim. Örneğin aynı ailede bir kardeş Hristiyan diğer kardeş ise Müslüman olarak rahatça yaşayabiliyor ya da farklı dine mensup iki insan bu ülkede rahatlıkla evlenebiliyor. Bu hoşgörü derneklerin faaliyetlerinde kendini gösteriyor. Örneğin Müslüman bir dernek program yaptığında Hristiyan dernekleri davet ediyor aynı şekilde Hristiyan bir dernekte bu şekilde Müslüman dernekleri programlarına davet ediyor.

 

Laik bir devlet yapısı olan Fildişi Sahili 2011 yılına kadar Hristiyan devlet başkanları tarafından yönetilmiş. 2011 yılında ise ilk Müslüman devlet başkanı olan Alassane Ouattara göreve gelmiş. Tabi göreve geldi dediysem de öyle hemen göreve gelememiş. Eski devlet başkanı seçimlerin hileli olduğunu iddia ederek görevi yeni başkana devretmemiş 1999 yılından beri iç savaşlarla boğuşan ülke bir de bu nedenle bir karışıklık dönemi geçirmiş. Olaylar eski başkanın Nisan 2011’de başkanlık sarayında tutuklanmasıyla son bulmuş. Ülke böylelikle süren 12 yıllık kargaşa dönemini de geri de bırakmış.

 

Başta söylediğim gibi ülkenin en önemli kenti Abidjan. Eski bir Fransız sömürgesi olan ülkede halen bir tane Fransız askeri üssü bulunuyor. Abidjan’da bir de zenginler adası denilen bir ada var. Burası anakaraya köprülerle bağlı burada daha çok Fransızlar ve Lübnanlılar yaşıyor. İlginçtir ki Lübnanlılar da en az Fransızlar kadar fildişi Sahili’ne önem veriyor. Ülkede önemli bir ticaret payları var. Bazı insanlar onların da Fransızlar gibi ülkeyi sömürdüğünü söylüyor.

 

Şimdi gelelim ülkede faaliyet gösteren önemli sivil toplum kuruluşlarına. İlk anlatmak istediğim Yüksek İmamlar Konseyi Derneği Fransızca kısaltmasıyla COSİM. Devlet tarafından tanınan dernek yapısıyla ve hizmetleriyle Fildişi Sahili’nin Diyanet İşleri Başkanlığı diyebiliriz. Ülkede yürütülen tüm İslami faaliyetlerde yetkili tek kurum olan COSİM 1985 yılında kuruldu. COSİM bir ramazan ayında ülkedeki imamların hilalin görülmesiyle alakalı fikir ayrılığına düşmeleri sonucu kurulmuş ve şu an birçok bölgede şubeler açmış. Ülkede İslami okul, vakıf ya da dernek kurmak isteyen kişiler ancak COSİM’den izin kağıdı alarak devlete başvuru yapabiliyor. Aynı zamanda ülkedeki tüm imamlar bu derneğe bağlı. Ülke imamları bizdeki gibi devletten değil çalıştıkları bölgedeki cemaatten maaşlarını almaktalar.

 

Ülkede bulunan 5 üniversitenin tamamında örgütlü olan dernek aynı zamanda ülkedeki liselerin tamamına yakınında da gönüllü kadroları bulunuyor. Günlük hayatta ve eğitimde İslami faaliyetler düzenleyen dernek kadrosunun tamamı gençlerden oluşuyor.

 

Son olarak ise ONG Al - Muwassat derneğinden bahsetmek istiyorum. Dernek sağlık alanında çalışmalar yapıyor. Fildişi Sahili’nde insanların %80’ne yakını ilkel şartlarda sağlık hizmeti alıyor. Mevcut hastaneler kapasite, tıbbi malzemenin yetersiz olması ve gerekli hijyenik ortamın sağlanamaması gibi birçok sorunla baş etmeye çalışıyor. Derneğin amacı hastanelerde yatan insanlara gıda ve ilaç gibi insanı konularda yardım etmek. Çünkü ülkedeki hastanelerde ilaç ve yemekler ücretli olduğundan çoğu yatan hasta maddi yetersizlikten dolayı bu imkandan faydalanamıyor. Dernek başkanı Harun Kone’nin anlattığı hikâyeler gerçekten insanın kanını donduran cinsten.

 

Kone’nin söylediğine göre bazı misyoner gruplar hastanelere gelerek burada tedavi gören hastalara dinlerini değiştirme karşılığında ilaç ve yemek teklif edip hastaları Hristiyanlığa davet ediyorlarmış. Kone bazı kişilerin çaresizce yemek ve ilaç için din değiştirdiklerini söylüyor. Derneğin amacı bu tip olumsuz durumları önlemek, ancak ne yazık ki derneğin imkanları son derece kısıtlı. Camilerden toplanan yardımlarla yalnızca kısıtlı çalışmalar yaptıklarını söyleyen Kone devletten herhangi bir yardım alamadıklarını söylüyor.

 

20 günlük gezimde bu anlattıklarım dışında birçok dernek tanıdım tabi birçok insanla tanıştım. Özellikle ülkede yaşayan müslümmanlar beyaz bir Müslüman gördüklerinde çok mutlu oluyorlar. Onlara Fransızların öğrettiği beyaz insan zekidir ve üstündür mantığı bu mutluluğun en önemli nedeni. Ülke resmi olarak sömürülmese de gayri resmi olarak iliklerine kadar sömürülüyor. Kakao tarlasında çalışan 8 yaşında bir çocuk görmek çok doğal bir durum. Çünkü iç savaşta ölenlerin çocukları resmi olarak yetimhanede kalsalar da gündüz bu tarlalarda çalıştırılıyor. Bu çocukların çoğu hayatlarında çikolata bile yememiş. Ülkede doğal güzellik olarak gerçekten bir cennet. Gittiğim tatil bölgelerinde yer yer balayı için gelen Avrupalı turistlerle karşılaştım. Ülke çok uzun kumsallara sahip duyduğuma göre Fransızlar bu ülkeyi ilk tatil yapma amacıyla sömürmeye başlamış. Ülkenin zenginliklerini daha sonra keşfetmişler.

 

Beni en çok etkileyen ise ismini hatırlamadığım bir kişinin şu sözleri oldu ‘’Avrupalılar sizlere Afrika’ya gitmeyin orada hastalık var, Afrika’ya gitmeyin orada savaş var diyor. Peki, onların ne işi var Afrika’da?

bottom of page